16 Ocak 2012 Pazartesi

Tanrı Arnavutça(!) Konuşsun… (1-2)


Tanrı Arnavutça(!) Konuşsun… (1)PDFYazdıre-Posta
Perşembe, 20 Mayıs 2010 18:09
Sokol BRAHAJ
Arnavut siyasetçiler Arnavutluk’un gelişmesi, ilerleme kat etmesi ve demokratikleşmesi ile Arnavut azınlığın bulunduğu komşu ülkelerin gelişmesi, ilerlemesi ve demokratikleşmesi arasında organik bir bağlantı bulunduğunu belirtmektedirler. Balkanlardaki genel Arnavut sorununun çözümü ile Balkanların genel olarak demokratikleşmesi ve Arnavutluk’un demokratikleşmesi aynı çizgi üzerinde algılanmaktadır.
Doğu bloğundaki çözülme yönünde esen değişim rüzgârları ve ilintili olarak Arnavutluk’un dış ilişkilerinde başlattığı liberalleşme, Arnavutluk iç siyasetindeki kısıtlayıcı rejim için büyük çelişkiler yaratmıştır. Bu çelişkinin de etkisi ile toplumda iç siyasetin demokratikleşmesi yönünde yükselen talepler Ramiz Alia ve partisini iç siyasette yeni düzenlemeler yapmak zorunda bırakmıştır.
Emek partisinin eski diktatorial Stalinist uygulamalarını yavaş yavaş terk edilmeye başlanmıştır. 1945’te başlayan süreç ve 1967’de anayasal olarak yasaklanan dini düşünce ve özgürlüğe serbesti başlamıştı. Bunu ilk adımı da Shkoder (İşkodra) ilinde 30 küsur sene hapse yatmış olan H.H.Sabri Koçi’nin liderliğinde yüz binlerce Arnavut vatandaşının Xhamia e Plumbit (Kurşunlu Camii)’de toplanarak Cuma namazını kılınmasıyla olmuştur. O an gerçekten anlatılamaz. 40-50 sene din ve dini olan her şey yasak, ama o gün serbest bırakılmıştı. Büyük bir coşku vardı. Rahmetli Babam bana o günü şöyle anlatıyordu; “Gerçekten Zoti (Allah) Bir’dir, büyüktür. O bize geri döndü. Unutmamış bizleri ve Arnavutları sevdiğini bir daha gösterdi bizlere. Tanrı o eski günleri bir daha yaşatmasın. Dilsel ve kültürel olarak zayıflanan Arnavut kimliğimizi tarihimizde olduğu gibi din ile tekrar canlandırıp güçlendireceğiz. Çocuklarımızın, torunlarımızın isimlerini artik istediğimiz gibi koyabileceğiz…”.
Antropolog ve sosyologlar “tarih boyunca Tanrı’sız, yani dinsiz yaşayan hiçbir toplum yoktur” diye belirtmektedirler. Ama Arnavut diktatör Enver Hoca bunu yapmaya çalıştı, anayasal olarak da yaptı. Arnavutluk’ta darwinizm ve de materyalizm bir din haline getirttirildi ve Doğu (Komünizm) bloğunun İsviçre’si olacaktı Arnavutluk. Ama olmadı ve o yol boştu, başarı gösteremedi. Kaybolan tüm dini değerler, etik ve toplumsal değerler, canlıya (insan ve canlı varlıklar) karşı saygı çok azaldı ve endüstriyelleşmiş Batı gibi doğayı yıkıp yok etmek eylemleri normalleştirildi…
1990 yılının baharında din Arnavut toplumunda hızlı bir şekilde yaygınlaşmaya başladı. Vatandaş camiye koştu, okumuş dikta rejimine hizmet eden, akademisyen, polis, asker, istihbaratçı Tanrı’dan af dilemek için koştular var olan camilere. Sonra sonra kiliseye gidişler başladı. Aslında kiliseye gitmeler, misyonerlik faaliyetlerinin büyük maddi kaynak aktarmaya başlamasıyla hız kazandı…
Var olan camilere koşan Arnavut toplumu aslında beklediğini camilerde bulamadı. İmamlar ve vaizler topluma cevap verecek kadar dini bilgiye sahip değildi. Müslümanlar hiçbir şekilde dışarıda kaynak alarak çalışmadılar. 1992 itibariyle ilk olarak İslam’nin çok katı anlatımı olan Wehhabi akımı Arnavutluk’a gelmiştir. Maddi olarak kaynak sıkıntısı çekmeyen akım, büyük yardımları olmuştur. Ancak dini düşünce olarak Arnavutlarda yer etmesi imkansız çünkü dini katılık o topluma uymadı. Uyamaz da çünkü Arnavut İslam’ına çok uzak olan bu dini akım, tarz olarak da toplumumuzda hala tepkiyle karşılanmaktadır.
Katolik ve Ortodokslar ise Müslümanlardan çok farklı bir şekilde hareket ettiler. Bugün de hala devam etmektedirler. O kadar ki geçtiğimiz hafta Arnavut Cumhurbaşkanı Prof. Dr. Bamir Topi Arnavutluk’taki din liderlerine “Yüksek Devlet Madalyası”nı verirken Arnavut Ortodoks Kilisesine atfen şu sözleri “…Milenyuma kadar Tanrı anlaşılmadı halk tarafından…, artık Tanrı Arnavutça Konuşsun…” sarf etti. Yani Katolik ve Ortodokslar her şeyini dış yardım ile gerçekleştirme fırsatına sahiptiler ve onu yaptılar ve yapıyorlar da. O kadar ilerlediler ki Arnavutluk’un köy köy, mahalle mahalle,  tüm ilkokul, ortaokul, liseler ve de üniversitelerde Hıristiyan olma caddelerde İncil (Bibla) kitabıyla gezmek karşılığında kitap, burs, maaş bağladılar (ki hala günümüzde de devam ettiği belirtilmektedir) ve büyük maddi kaynak harcamaktadırlar. O zamanki misyoner gruplarının toplantılarında veya kendi aralarındaki muhabbetlerinde 1990 yılların başındaki Arnavutluk toplumu için sarf ettikleri “Arnavut çok fakir ve biz para ile her şeyi yaptırıyoruz. Dinimizi kabul etmeyip de ne yapacaklar ki, açlıktan ve hastalıktan ölmeyi mi tercih edecekler?....”dir. Konu aslında bu değildi ama bir giriş mahiyetinde olsun ki “Tanrı Arnavutça Konuşsun”un doğru bir şeklide anlatabilmiş olayım…
Devamı Haftaya…   http://www.balkangunlugu.com/v3/index.php?option=com_content&view=article&id=3486:tanr-arnavutca-konusun-1&catid=44:sokol-brahaj&Itemid=454
Tanrı Arnavutça(!) Konuşsun… (2)PDFYazdıre-Posta
Pazartesi, 12 Temmuz 2010 19:55
Bilim adamları, antropologlar ve sosyologlar “tarih boyunca dinsiz yaşayan hiçbir toplum yoktur” diye belirtirler. Yani tarihte dinsiz yaşayıp da devamını sağlayabilen hiçbir toplum yoktur. Bir toplumun dokusunu taşıyan tüm manevi değerlerinin devamını sağlayamayan bir toplum bilimsel açıdan ayakta duramadığı belirtilir. Bireysel ve toplumsal açısından din, vazgeçilmez bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü tarih boyunca din, bireysel olduğu kadar toplumsal yönü de ağır basmıştır. Öyle ya da böyle insanoğlunun “inanma/iman etme” ihtiyacı var olmuştur. Teolojik olarak inanma duygusu Tanrı tarafından verilmiş ve inkâr edilemez bir şeydir. Toplumsal ihtiyaç olan ‘din kurumu’nu siyasilerin onu zayıflatmak/yok etmek istemeleri ve dini değerlerini muhafaza etmemeleri, o toplumu yokluğa mahkûm etmek anlamına gelmektedir.
Modern Türkiye’yi kuran Atatürk din konusunda düşüncelerini Türkçe olarak ilk okuduğumda çok şaşırmıştım çünkü Arnavutluk’ta lise eğitimimde tam tersine öğretmişlerdi öğretmenlerim. Ama Atatürk’ün dediği şu; Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Din vardır ve lazımdır…
Yarım asır Arnavutluk’u yöneten Hoca (Enver Hoxha) tersine yaptı. Farklı düşündürttüler ve anayasal olarak yaptırttılar da. Materyalist felsefe söylemiyle Arnavutluk, Doğu (komünizm) bloğunun İsviçre’si olacaktı. Bu bahaneyle materyalizm bir din haline getirttirildi.
Ama olmadı o yolla, tam 50 sene sonra ya da 20 sene önce (1991) dünyaya gözümüzü açtığımızda gördük ki, yarım asrı boş geçirmişiz, hiçbir başarı gösterememişiz, geriye gitmişiz. Kaybolmuş her şey; etik, toplumsal ve dini değerler… canlıya (insan ve canlı varlıklar) karşı saygı neredeyse yok olmuştu… endüstriyelleşmiş medeni ülkeler gibi doğayı yıkıp yok etmek, Modernist-Revizyonist hareket sayılır ve devrim olarak baktırıldı…
1990’lı yılların baharında din Arnavut toplumunda hızlı bir şekilde yaygınlaşmaya başladı. Vatandaş camiye koştu, okumuşu okumamışı… dikta rejimine hizmet eden; polit bürocular, akademisyen, polis, asker, istihbaratçı… yaptıklarından Tanrı’dan af dilemek için sığındılar var olan 3-5 camiye. Kiliseye gitmeler ilk başta fazla olmasa da sonra misyonerlik faaliyetlerinin artmasıyla çok kısa bir sürede hız kazandı…Dünya üzerine büyük eleştirilere neden olan Hıristiyan misyonerlerin başarılı çalışmalarıyla neredeyse İncilsiz ev kalmadı Arnavutluk’ta da…
Camilerde Kur’an’ın Arnavutçası dağıtılmaya başlandı ve Tanrı’nın sözü Arnavutçaydı, hutbeler, vaazlar Arnavutça anlatılıyor… camilerde yapılan evlilikler ve cenaze merasimlerinde hocalar Arnavutça konuşuyor… dolayısıyla Arnavutlar da anlıyorlardı Tanrı mesajını. İncil (Eski Ahit-Yeni Ahit) de Arnavutçası dağıtılıyordu yollarda ama ibadetler, ilahiler, kutsamalar Arnavutça değil de tıpkı ortaçağlardaki gibi avam halkın anlamayacağı dilde yapıldı… Arnavut Ortodoks Kilisesinde maalesef günümüzde de hala devam etmektedir. İnsanoğlu Tanrı’nın mesajını anlamak ister, Tanrı da mesajını iletirken insana anlasın diye gönderiyordur (ki benim teolojik bilgilerime göre böyledir). Gelen şikayetler üzerine geçenlerde Arnavut Cumhurbaşkanı Prof. Dr. Bamir Topi dini liderlerle bir toplantıda “Tanrı Arnavutça Konuşsun” deyince ilk başta anlaşılmaz gibiydi ama, kilise bir başka devletin dilini resmi dili kabul ederse anlamak zor olmasa gerek…
Kilisedeki ibadetler Bağısız Arnavut Ortodoks Kilisesi’nin isteği doğrultusunda yunanca yapılmaya hala devam ediyor, böylece Ortodoks Arnavutların Tanrı’sı hala Arnavutça konuşuyor değil, ve bu durum aslında günümüzde teolojik (dini) bir sorun olmaktan çıkmış siyasi bir sorun olarak varlığını ve etkisini sürdürmektedir ki bu durum halk ve inananlar arasında hoşnutsuzluğa neden olmakta…
Okurlarım bu başlığı taşıyan önceki köşe yazıma yüzlerce eleştiri e-maili gönderdiler, bundan da çok müteşekkir olduğumu belirtmek istiyorum. Ayrıca şuna da açıklık getirmek ihtiyacını duyuyorum; Bağısız Arnavut Ortodoks Kilisesi’nin Tanrı’sı da “Arnavutça Konuşsun!” demek teolojik bir sorun değil, yani ben bilmem Tanrı hangi dili konuşuyor AMMA eminim ki benim anladığım dilde konuşuyor olduğudur (yani bireylerin ve toplumların anladığı dil). Bizim konu olan “Tanrı Arnavutça(!) Konuşsun” ise teolojik değil, siyasi bir sorun olduğundan ben bu deyimi kullanıyorum. Kullanmak da dinen de günah olmasa gerek, acizane fikrimdir… Son

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder