17 Ocak 2012 Salı

Balkanlar ve AB'nin politikaları


Balkanlar ve AB'nin politikalarıPDFYazdıre-Posta
Cumartesi, 14 Mart 2009 20:39
Avrupa 1990’lı yıllarda uluslararası sistemde merkezi bir rol edinme çabası içerisine girmiştir ve soğuk savaş sonrası Balkan sorunlarını tek başına çözümlemeye kalkışmasıyla şimdiye kadar çözümsüzlük üretmiştir. Belki de uzun vadeli olarak bir çözümolacağını düşünülürse de, Avrupa’nın kendi başına aldığı kararlarla olumsuz şekilde etkilediği sorunların sayısı hiçte az değildir.

Soğuk Savaşın sona ermesiyle 1990’ların başında Doğu Bloğunda meydana gelen sosyal ve politik gelişmelerin sonucu olarak, uluslararası sistem güçlü bir değişimle karşı karşıya kalmıştır. 1989–1990 devriminin bir sonucu olarak Doğu bloğundaki rejimdeğişikliği, globalleşme ve AB entegrasyonundaki ivmelenme bu coşkulu havanın başlıca nedenlerindendir. Bununla birlikte bazı gelişmeler bu havayı büyük ölçüde etkilemiştir.
Politik radikalizm, etnik çatışmalar, uluslararası terörizm ve yükselen kökten dinci hareketler “Yeni Dünya Düzeni”ne ve soğuk savaş sonrası Avrupa düzenine meydan okumuştur. AB-Comecon ülkeleri ilişkisi soğuk savaş sonrası dönemde gelişmeye başlamıştır. Bu gelişimsürecinde
AB ve AB Komisyonu üç temel prensibe dayalı bir stratejiye başvurmuştur.
Bir “şartlara uygunluk” prensibidir. Bu prensibe göre AB komisyonun kurduğu yakın ilişkiler belli koşullara bağlamıştı. Bu koşullar; serbest ve demokratik seçimgerçekleştirilmesi, yasalara saygı, insan haklarına saygı, özellikle azınlık haklarına saygı ve pazar ekonomisinin oluşturulmasına yardım edecek ekonomik reformların yerine getirilmesidir. İki, “ayırma”dır. Doğu Avrupa ülkelerinin Avrupa komisyonu ile ilişkilerinde temel iskeleti oluşturan her bireysel anlaşmanın belirlimaddeleri, her ülkedeki mevcut koşullara göre değişkenlik göstermektedir.
Üç, “blok blok” pazarlık prensibidir. Böylece üçüncü prensip diğer iki prensibin sonucudur. Bununla birlikte Yugoslavya’nın dağılmasıyla durum değişmeye başlamıştır. Soykırım ve etnik çatışmalar kanlı bir savaşa dönüşmüştür. AB diplomatik yolla barışı sağlamaya çalışmış, üye ülkelerin
uyguladığı farklı politikalar nedeniyle birleşik, uygun ve tedbirli bir politika uygulanamamıştır. Örnek verecek olursak, Alman baskısı altında
AB komisyonu Slovenya ve Hırvatistan’a, Fransa Sırbistan’a destek vermiş ve İngiltere bu ilişkiye aracılık etmiştir.
İngiltere, Balkanlarda ki mevcut ekonomik yapı ve güçler dengesinin korunması, Almanya ve Rusya’nın nüfus alanlarının genişletmesinin önlenmesini ve özellikle Bosna-Hersek, Arnavutluk, Kosova gibi Müslüman nüfus bölgenin oluşmasına engel olunması ilkeleri doğrultusunda
bir politika izlemiştir. Almanya’nın aksine Yugoslavya’nın toprak bütünlüğünü savunmuş, güç kullanılmasına karşı çıkmıştır. Parçalanmanın önünü alamayacağını anladığında ise Slovenya, Hırvatistan ve Bosna- Hersek’i tanımıştır. Avrupa’nın güvenliğini tehdit edebilecek boyutlara ulaşmış bir savaşın yaşanmaması için diplomatik çabalar içerisinde girmiştir. Çatışmanın yayılması sonucu Rusya’nın istenmeyen bir şekilde doğrudan müdahale edebileceği hususunu sürekli dikkate alarak hareket etmiştir.
Avrupa’nın sorunlarını ABD ile birlikte çözmeye soyunmuş ve böylece hem Fransa ve Almanya’nın nüfuz alanlarını sınırlamaya hemde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olarak dünya üzerindeki etkinliğini sürdürmeye çalışmıştır. Sonraki bütün girişimlerde aktif rol almıştır.
Fransa ise Balkanlardaki mevcut güçler dengesinin korunması yeni nüfuz alanlarının oluşturulmaması, savaşın yayılmasının önlenmesi ve sorunun Avrupalılar tarafından çözülmesi yönünde politikalar üretmiş ve uygulamıştır. Bu kapsamda Balkanlarda muhtemel bir Alman nüfuz
alanı ile Müslüman nüfuz bölgelerinin oluşturulmasında engel olmaya, Avrupa’nın sorunlarının ABD olmadan da çözülebileceğini göstermeye ve Avrupa Birliği için ortak bir dış savunma politikası oluşturarak AB siyasal liderliğine soyunmaya ve bu konumda başarıyla faaliyet gösterebileceğini
ispat etmeye çalışmıştır. AB, genel olarak hem Bosna’da, hem de Yugoslavya’da, üye ülkelerin dengesiz gücü, genel bir dış politika uygulayamama, güvenliği sağlamadaki yetersizlik ve birliğin dayanışma sergileyememesinden dolayı arabulucu olmada başarısızlığa uğramıştır. Ki bugün dahi güvenliği sağlamadaki yetersiz olduğunu Kosova’da görülmektedir.
Dayton Antlaşması ile uluslararası çevreler Balkan bölgesinin geleceği ile ilgili daha iyimser düşünmeye başlamışlardır. Ancak Balkanlara yönelik politikalarında ortak bir tavır sergileyemeyen Avrupa Birliği, yeniden yapılanma sürecinde Maastricht Antlaşması ile birlikte dış politika konusunda
yeni adımlar atmanın gerekliliğini, Yugoslavya’dameydana gelen gelişmelerin İtalya, Almanya ve özellikle de Yunanistan’ı tehdit etmesi sonucu görmüştür. Bunun sebepleri, kaçak göç, güvenlik tehdidi ve ekonomik sebepler olarak sıralanabilir. Bu bağlamda Avrupa Birliği, 1996 yılından itibaren Balkanlara yönelik “bölgesel yaklaşım” olarak nitelendirdiği yöntemi geliştirmiştir.
Balkan sorununa, “bölgesel yaklaşım” politikası, 1990’larınn ikinci yarısındaki AB’nin Balkan politikasındaki değişimin en büyük göstergesi olmuştur. Bu yaklaşımın amacı 1995 Dayton Antlaşması’nın önemini arttırmak, ekonomik başarı ve politik istikrarı sağlamaktır.  http://www.balkangunlugu.com/v3/index.php?option=com_content&view=article&id=974:balkanlar-ve-abnin-politikalar&catid=44:sokol-brahaj&Itemid=454

1 yorum:

  1. Casino in Atlantic City, NJ - Mapyro
    Find the 남양주 출장안마 best casino in Atlantic City, NJ. See map 영천 출장샵 and reviews and find the best way 공주 출장샵 to 창원 출장샵 get there. Save time, money and drive more 과천 출장마사지 fun!

    YanıtlaSil